Dedem Hisiyin Usta
Önce dedemizin terbiyesinde şekillenirken, sonra baba ile devam ediyor hayat yolculuğumuz. Daha sonra babalarımız dede oluyor, bizi hayatın kollarına bırakınca. Sonra bir gün, biz de dedeler kervanına karışmak üzere hızla yol alıyoruz hayat serüveninde.
Devran böyle dönüyor bu gemide. Hayatın kaçınılmaz kuralı. Hayat eskirken bizi de eskitiyor, çarklarının örselemesiyle. Hatıralar ise hatırasını taşıdıklarımızla birlikte yok olup giderken, belleklerde kendisini formatlıyor her geçen günde. Yeni hatıralar ve bilgilerle donanımlı hale getiriyor, yolculuğuna devam ederken. Dede dostlarından baba dostlarına, baba dostlarından kendi dostluklarımıza… Derken, zaman akıyor, hayat savuruyor ve ilişkiler hırpalanıyor bir bir akan zamanla birlikte.
Dedem çilekeş bir adamdı. Mucitti. Keklikleri vardı. Dağlar onun meskeniydi. Şekil verdiği, parçalayıp çekiçlediği taşlar onun dert ortağı idi. Her evin avlusunda, harmanında Hisiyin Usta’nın hatırasını gürüyorduk. Şimdilerde tek tük kaldı bir yerlerde o koca el emeği olan çeltik ayrıştırmaya yarayan yuvarlak taşlar. Sadece taş ustası değildi tabi ki. Kafasına takmaya dursun bir şeyi. Kesin yapardı o’nu. Çakı, bıçak, hey, kafes, dirgen, anadut, yaba. Tamir ve tadilat. Yürüteci bilmiyorken bizim memleket kendi tasarımı ile yürüteç yapmıştı kardeşim için. Sağlam arabalar yapardı bizlere. Kayıklar, kızaklar, tornetler ve daha nice ustalık hünerleri. Dağlardaki taştan örülmüş çok yer de son yıllara kadar varlığını koruyan keklik kümeleri vardı o’nun eseri olan…
Herkesin kırılan bozulan alet edevatını ücret almaksızın tamir ederdi. Kimin olduğunu dahi bilmediğimiz evin avlusuna bırakılmış kırık aletlerden nice tamirler yaptığımızı bilirim. Bırakılan yere tekrar onarılmış olarak konurdu. Sonra kişiler alıp giderlerdi belki de hiç karşılaşmadan. Çünkü Hisiyin Usta teşekkürü sadece Allahtan bekleyen bir gönül kahramanı idi. Böylece gönüllere kazınmış ve öyle de hatırlanmaya devam etmektedir tanıyanlarınca. Ben dedemin sakalının dibinde büyümüş bir insanım. Dedemle oniki yıl bir hayat yolculuğumuz oldu. O’nun nuruyla şekillendim. Kokusu ile oniki yılım geçti. Geceleri koşup himayesine sığınır onunla yatmak isterdim. Belki de son demine en çok şahitlik edenlerden biriyim. Orak saplarını tamir ederdik. Tırmıkları, anadutları ateşte ısıtıp yuvarlak taşlarını üzerine devirip şekil verirdik. Zelve yapardık. Keklik kafesler, keklik kapanları ve daha nicelerini. Bir defasında iki yüzlü bıçkı yapmıştık. Ustanın yanında küçük çıraktım. Keserini çivilerini tutardım. Eline çekici vurduğunda ağzına götürmesi, mıhları inci gibi dişleri arasında muhafaza etmesi ve kapan kurduğumuz günler daha dün gibi aklımdadır. Kerpetenini ve bıçağını kırmıştım. Keserinin, testeresinin yüzünü köreltmiştim. Ustanın takımları kıymetliydi. Ama hoşuna giderdi bir şeyler yapmam. Herkese kızsa da bana hiç kızmazdı. Hepiniz bir yana bu torunum bir yana diye taltif ederdi beni…
Vefat etmeden yıllar önce mezar taşını kendisi yapmış ve taşa şiir işlemişti. Şimdi o taş mezarının başındadır. Güzel gülüşlü, munis, ağır başlı, o müşfik ve koca yürekli adamı çok özlüyorum. Hatıralarınız, paylaşımınız var ise elbette özlersiniz…
Hisiyin Usta dedemin bu hafta vefat yıl dönümü. Onun eksikliği ile geçen tam 39 yıl olmuş. Zaman akıp gitmiş ve biz ona yaklaşmışız bile. Dedelerimin ve bütün önden giden akrabalarımızın ruhuna binlerce Fatiha…