Her insan bir parça kendi yalnızlığındadır. Kimisi olağanüstü memnundur bu durumdan, kimisi de paylaşma ihtiyacı içindedir yalnızlığını. Zannımca bu yalnızlığı; bir heykel gibi, bir rölyef gibi anıtlaştırmak yerine, kendi derinliğimizde yok olmaktan kaçırarak, zevkle yaşanabilecek güzelliklere yelken açmalıdır insan.Bakış açısını farklılaştırmalı, bazen hikmete sığınmalı, bazen de adalete. Bazen kurallara teslim olarak bütünleşirken, bazen de aykırılıklardan yol bulmalı kendisine. Kimi zaman iç derinliğinde huzuru aramalı, kimi zaman da arkadaşlık, dostluk, sosyallik ve sevgi dolu sıcak bir kucakta. Bazen de özgür olmalı zincirlerini kırarak. Ama en önemlisi; beklentilerini minimize ederek gelenle sevinmeli, gidenle yıkılmamalı…
Evet, gerçekleşmesini dilediğimiz düşler kurarız hepimiz de. Kimisi uzun süren, kimisi de kısa. Uzun uzun anlatmaya çalışsak da kendimize, tâ çocukluğumuzdan bugüne. Yere göğe sığdıramadığımız, ama hep hatırımızda tuttuğumuz düşler! Bu düşlerimizin ne kadarını hayat yolculuğumuzda gerçekleşmiş gördük bilmiyorum. Ama tek bildiğim bugünden düne doğru yolculuk yaptığımızda; düşlerimizin birçoğunu hatırlamadığımızdır. Birçoğunun da ümitsizlikten kaybolmaya yüz tutmuş olduklarına şahit oluruz. Hafızamızın silinmeye yüz tutmuş kapısında bizi terk etmeye hazırlandıklarını görmek üzüntü verse de; vefalı, sadık bir nöbetçi gibi direndiklerini görmekte düşlerimize ait bir ümit, bir ışık, bir ikbal değil midir bizim için? Bu iç bellek, aynı zamanda duygularımızı da açığa çıkaran nice düşlerin ev sahibi olduğumuzun ispatı olan bir fotoğraftır.
Yine; nice düşler vardır düş olarak kalan. Ve nice düşler vardır, hayata tüm gerçekliğiyle dahil olup kök salan. Sizin düşlerinizin düşler sokağında sadece düş olarak kalmamasını dilerim. Düşlerinizi gerçekleştirirken de başkalarının düşlerini elinden alıp öldürmemenizi, bu şekilde düşler bahçesinde çiçek toplayamayacağınızı bilmenizi tavsiye ederim. Kimsenin düşler dünyası, bir başkasının özgürlüğünü yok eden hücresi olmamalı derim. Düş kurarken tamamen kendimizi gerçeğe kapatmamak da gerek. Sadece kendi gerçeğini ve düşlediğini salt gerçek sananlar, zihni bir bulanıklık içindedirler. Onlar bu halleriyle başkalarının düşlerini öldürüp gömen kötü mezarcı olmaktan kendilerini kurtaramazlar.
Oysa hayat, düşlerimizi bize her zaman gerçek olarak, beklediğimiz ve istediğimiz gibi armağan etmez. Kimi zamanda kendi renksizliğini dayatır? İşte hayata olumlu bakarak renksizlikten yeni bir renge ulaşabilirsek, kendimize de mutluluğu armağan etmiş oluruz diye düşünüyorum. Böyle olduğunda; düşlerin bayramını yapabilir, yaşarken kaybolmuş hayal, düşünce, duygu ya da hayatlarımızın gerçek anlamını da yakalamış oluruz.
Dünyamızı zevk yeri olmaktan kurtaramazsak, mutluluğa yelken açamayız! Zira zevkler anlıktır, anlık zevklerle koca bir hayatı anlamlandıramayız. Zevki, mutluluğa taşımak için ilk önce mutlu olabilecek bir bakış açısını ve yaşayışı sistematik olarak kendimize armağan etmemiz gerekmiyor mu?
Unutmamalıyız ki, nefes aldığımız sürece çok çeşitli olumsuzluklarla karşı karşıya gelsek de; hayatta her zaman ve her şeye rağmen bir umut ışığı muhakkak vardır. Bazen yakın bazen de uzak görünse bile.
Düşlerinizin gerçek olmasını ya da gerçekleşecek düşler kurabilmenizi diliyorum.