Her insan kendi içinde kocaman bir dünya. O dünya içinde nice nice dünyalar barındırır. Yaptığı ev sahipliği her biri kendince önemli, büyük büyük yaşanmışlıkları misafir eder.
Hayatın temposu ise oldukça yoğun. Bunları paylaşmaya bile fırsat bulamadan çekip gideriz şu âlemden. Tecrübeler, birikimler ve yaşanmışlıklar paylaşılamadan toprak olur. Oysa dokunabilsek bir insanın yüreğine, girebilsek kocaman dünyasının içine ne gizli hazineleri vardır insanın. Mutlu olma biçimleri, hüzünleri, sevinçleri, duygulanımları düşünsel yönleri. Manevi derinliği ve içselliği. Tepkileri ve inançlarının her hepsi de kişiye özel değil midir? Anlarımız özel, yaşanmışlıklarımız özeldir. Anılarımız kişiseldir. Kalabalıklar içinde yaşasak da yine de kendimize ait gizemli yönlerimiz vardır. Biz bize özeliz aslında. Kimsecikler o özel yanlarımıza dokunamazlar. Biz müsaade ettiğimiz kadar el sürülür, sırra vakıf oluna bilinir ancak Bir bakıma kendi kutsallarımızdır özel yanlarımız. Kendimize doğru yaptığımız o içsel yolculukla motive oluruz çoğu zaman. Sessiz gülümsemelerin, kaynağından beslenen tebessümlerin sebebi herkesle paylaşmayacağımız özel yanlarımızdır. Çünkü bizi mutlu eden de mutsuz eden de her ne ise; ortalık malı yapmayacağımız, başkalarıdan çekip aldığımız, özel çıkınlarında sakladığımız yaşanmışlıklardır.
Hatta yaşanması muhtemel olan özlemlerimiz yahut yaşanması ihtimal dâhilinde olmasalar da içinizi rahatlatan hayallerimiz değil midir?
Oysa şimdi öyle mi? Teknolojinin havaya kattığı zehirden hepimiz oldukça nefeslenmiyor muyuz? Eskiden bize özel olan ne varsa hepsini mahrem sayardık. O mahrem alanın merkezine kimseleri davet etmezdik. Sırrı açık edilen mahrem duygu ve yaşanmışlıkların büyüsü de bozulurdu. Özel olanın paylaşımını özele ihanet sayardık. Hemnazar değerdi, hem de ayıp sayılırdı. Yediği yemeği, gittiği restoranı, eşiyle veya sevdikleriyle birlikte özel anlarını sosyal paylaşım alanlarından servis etmek nasıl bir iç itmenin tepkisidir ki? Kime mesaj veriliyordur. Konum belirleme, kimlerle olduğunu belirtme gibi reklam ve riya kokan acınası haller, nasıl bir açık etme ihtiyacından kaynaklanmaktadır.
İnsanın “ben varım” demeye ihtiyaç hissetmesi bunca ifşayı meşru kılar mı? Hâlbuki çok az bir zaman evvel bunları paylaşmaktan utanırdık. Toplum içine lüks arabamızla gitmeyi şımarıklık sayardık. Yediğimiz yemeğin, mangalın kokusu komşuya gider diye evlerde yapmazdık. Ağır kokular konu komşuyu rahatsız etmesin diye özürler dilerdik. Hangi zamanın insanına ait kaldı bunca güzellikler? Bizler nasıl bir boşluğa düştük te o boşluğu çarpık bir şekilde doldurma telaşındayız. Samimiyetten uzak, rol yaşantılarla ne kadar doldurabiliriz ki içsel boşluklarımızı?
Her şeyimizi herkesin gözünün içine sokmaya çalışmak, ortalık yere sermek, herkes ellesin diye öne çıkarmak bir patoloji değilse ya nedir? Evrim, devrim, değişim ya da her ne illetse böyle bir yaşantıya mı denk düşmekte, bu görüşlerin karşılığı. Piknik yerleri, gezi alanları, tatil yöreleri, misafirlikler, yeme içme, park bahçe, oyun eğlence özelimizdi daha düne kadar. Şimdi o özeli ne kadar genelleştirebilirsek, kendimize ne kadar imrendirebilirsek o kadar başarılı sayıyoruz kendimizi. En lüks kıyafeti giymek, modelli arabaya binmek, fiyaka yapmak ve lüks yörelerde tatil yapmak bir tercihtir. Kimse karışamaz. Ancak bunun ortalık yere dökülmesi medeni ölçüye ya da kültürel yapımıza ne kadar uygundur. Millete “parmağım kör gözüne” der gibi tavır içinde olmak hoş olmasa gerek! Neşelenmeyi ve mutluluğu; zayıfı ezmekte, üzmekte ve özendirmekte aramak…
İnsanın hangi erdemine ya da özelliğine denk düşmektedir? Teknolojiyi nimet için mi kendi mahremimizi pazarlamak için mi kullanıyoruz. Neşeyi ve huzuru nelerde arar olduk. Bu nokta da şair tam da ne diyor; Yıkılan sarayımdan tek bir nakış kalmadı; Dışa mıhlandı gözler, içe bakış kalmadı.
”Böyle bir yaşayışın adına ne denli mutluk denir ki? Bu zevkçil yaşam, mahremiyetsiz, fütursuz ve sınırsız paylaşımlar hayatlara ne kadar neşe getirebilir. Hep birlikte göreceğiz! Kaliteli yaşamdan kasıt buysa sonuçlarına da elbette katlanacağız. Henüz bunun adını koyabilmiş değiliz. Hedonizm, kaliteli yaşam, bilinç, evrim, kişisel gelişim, bohem vb. Bu çağın şeffaf, perdesi sıyrılmış ve peçesi düşmüş ortada yaşamlarına bir isim elbette bulunacaktır.
Ya ondan sonrası?
Yorum yazarak Haber37 Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Haber37 hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Haber37 editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Haber37 değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Haber37 Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Haber37 hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Haber37 editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Haber37 değil haberi geçen ajanstır.